top of page

Söyleşi: Rumeysa Şehla Jeong

  • Yazarın fotoğrafı: Sümeyye Topal
    Sümeyye Topal
  • 8 Mar 2021
  • 9 dakikada okunur
“Bu işi gerçekten seviyorsanız yapabileceğinize olan inancınızı da kaybetmeyin.”

Her ay birbirinden farklı sektörün önemli isimleri, ünlü çevirmenlerimiz ve ilgili bölümlerden mezun arkadaşlarımız ile sizlerle bir arada olacağımız köşemizin bu ayki konuğu Güney Kore’de yaşayan Korece yeminli tercüman aynı zamanda Youtube‘da içerik üreticisi olarak yer alan Rumeysa Şehla Jeong bizlerleydi. Gerçekleştirmiş olduğumuz bu söyleşide Korece öğrenmeye nasıl başladığına ve bu yolda nasıl bir yol izlediğine, eğitim hayatına ve sektöre dair birçok konudan bahsettik. Rumeysa Hanım’a bizlerle bu güzel, keyifli söyleşiyi gerçekleştirdiği ve verdiği içten cevaplar için çok teşekkür ediyor ve kendisine başarılar diliyoruz. Dilersiniz bu keyifli söyleşimize daha fazla sizleri bekletmeden geçelim.



Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?


Adım Rumeysa Şehla Jeong. 24 yaşındayım. Erciyes Üniversitesi Kore Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Şuan Güney Kore’de hem freelancer olarak tercümanlık yapıyorum hem de Hankuk University of Foreign Studies’de Yabancı Dil Olarak Korece Çevirisi bölümünden yüksek lisans yapmaktayım.


Ülkemizde yabancı dil olarak Dünya genelinde yaygın bir dil olan İngilizce veriliyor bunun yerine Korece öğrenme isteği sizde nasıl oluştu? Bu dili öğrenmek istemenizdeki en büyük motivasyonunuz neydi?

Bu dili öğrenen birçok kişi gibi ben de Kore’yi dizilerden tanıdım. Kore dizilerini eskiden beri çok severek izlerim. 2010 yılında sadece bir hevesle Kore alfabesini merak edip araştırmıştım. Evde kendi kendime basit dilbilgisi kurallarını ve alfabesini öğrendim. Diziden duyduğum ve anladığım kelimeler, cümlelerden dolayı heveslendiğimi düşünüyorum bu dile. Ama amacım bu dilden bir meslek edinmek, bu dili ilerletmek değildi. Yine de ister istemez diziler ve Koreli arkadaşlarım sayesinde dilimi gittikçe geliştiriyordum. Daha sonra babam beni Kore Dili ve Edebiyatı bölümüne yönlendirdi. Bu dilden iyi bir meslek edinebileceğim konusunda beni ikna etmek için bir tercüme ofisine bile götürdü. Sanırım babamın desteği benim için en büyük motivasyondu bu zamana kadar.

Korece’yi nasıl öğrendiniz? Ve dili öğrenirken zorlandığınız yönler oldu mu, olduysa bunlar nelerdir?

Korece’nin temelini kendi başıma attım diyebilirim. Dediğim gibi kendi kendime evde alfabesini ve basit dilbilgisi kurallarını ezberlemiştim. Daha sonra lise yıllarımda bir ay kadar Korece kursuna katıldım. Kursta konuşulan tüm Korece’yi anlamama rağmen çok da düzgün cümle kuramıyordum. Yazmak konusunda ise pek iyi değildim. Ben öğrenirken şimdiki gibi güzel bir kaynak yoktu. İnternetten bulduklarımla yarım yamalak öğrenebilmiştim. Daha sonra babamın yönlendirmesi ile Erciyes Üniversitesi Kore Dili ve Edebiyatı’na başladım. Okul sayesinde hem alt yapımı düzelttim hem de eksiklerimi kapattım. Hatta üzerine de eklemek için her zaman gereğinden fazlasını çalışmaya çalıştım.


Dili öğrenirken zorlanmadığımı söyleyemem. Her dil zordur bence. Dilbilgisi veya konuşması zor olan bir dil değil Korece. Fakat günlük yaşama girildiğinde kültürel terimleri anlaması bazen güç olabiliyor. Farklı kültürlerde yetiştiğimiz için her zaman Korece’yi bir Koreli kadar anlamak mümkün olmuyor. Kültürel terimler, günlük hayatta yerlilerinin kullandığı yaygın ama bir yabancının kolay anlaması zor olan kalıplar var Korece’de. Bunları hala öğrenmekteyim. Her terimi kolay anlamak mümkün olmuyor maalesef.


Korece öğrenirken konuşma stiliniz, aksanınız için özel bir çabanız oldu mu olduysa bunlar, nelerdir?

Bende küçüklüğümden kalan bir takıntı aslında bu. Bir dili konuşuyorsam, o dili orjinaline en yakın şekilde telaffuz etmeye çalırım. Telaffuzum çok farklı olursa o dili çok iyi bildiğimi söylemeye utanırım mesela. İyi bir takıntı mı kötü bir takıntı mı bilmiyorum. Karşımdaki bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiyse düzeltmeden duramam genelde. Sanırım bu huyum sayesinde telaffuzumu geliştirdiğim. Çok özel bir çabam olmadı, hala da mükemmel bir telaffuzum yok. Ama her zaman izlediğim dizilerin repliklerini tekrar etmek, arkadaşlarımın sözlerini tekrarlamak, dil konusunda bana karşı yapılan eleştirilere kulak verip kendimi düzeltmek önceliğim oldu. Bunlara da bir çaba diyebiliriz sanırım.


Bize eğitim hayatınızı anlatır mısınız? Erciyes Üniversitesi size neler kattı?

Erciyes Üniversitesi eğitim anlamında özellikle ilk iki yıl bana çok şey kattı. Kendi başıma öğrendiğim Korece temelimin eksiklerini tamemen kapattım, hatta üzerine çok daha fazlasını kattım. 2. Sınıfın 2. Döneminde değişim öğrencisi olarak Güney Kore’ye gelme fırsatım oldu. Yaklaşık 11 ay boyunca Kore’de yaşadım. Sanırım bu şuanki kariyerim ve hedeflerimin dönüm noktasıydı diyebilirim. Dili ve kültürü yerinde öğrenmek okulda öğrenmekten çok daha fazla şey kattı bana. Şimdilerde ise çeviri üzerine yüksek lisans yapıyorum. Erciyes Üniversitesi’nde çeviri adına çok fazla dersimiz olmadığı için mesleki anlamda eksiklerim vardı. Yüksek lisansta bu eksikleri olabildiğince kapatmaya çalışıyorum. Çeviri bilimi hakkında birçok yeni bilgi öğrenmemle birlikte mesleğimizin aslında ne kadar değerli olduğunu, eğitimin ise muhakkak şart olduğunu bir kez daha anladım.

Öğrencilik zamanında yapmadığınız ve keşke yapsaydım dediğiniz şeyler oldu mu?

Öğrencilere genel olarak tavsiyeleriniz var mı?

Özellikle Erciyes Üniversitesi’nde iken şehri gezip, yakın çevrelerine seyahat etmek varken genelde evde kalarak ders çalışmayı, evde vakit geçirmeyi seçtim. Şimdi geri dönüp baktığımda aslında fırsat varken biraz olsun çevreyi gezip, kültürel anlamda da kendimi geliştirseydim çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bu yüzden öğrenci arkadaşlara Korona düzeldiği taktirde okudukları şehri, o şehrin civarındaki şeehirleri mutlaka gezip kültürel anlamda kendilerini geliştirmelerini tavsiye ederim.


Kore’ye değişim öğrencisi olarak gittiğinizde sizi hayal kırıklığına uğratan bir olay veya sizi şaşırtan bir durum oldu mu, varsa bunlar nelerdir? Kore’ye değişim öğrencisi olarak gitmek size neler kattı ve oraya değişim öğrencisi olarak gitmek isteyenlere tavsiye eder misiniz?

Ülkemizde Kore çok sevilen bir ülke, kardeş ülke olarak gördüğümüz için Kore hakkında bilgisi olan, Kore’ye ilgisi olan gençlerimiz de çok fazla. Ben bu durumun Kore’de de böyle olacağını düşünmüştüm. Fakat sandığımın aksine Türkiye hakkında bilgisi olan insan sayısı oldukça azdı. Üstelik yanlış bilgiye sahip olan insan sayısı da tahminimden fazlaydı. Bu beni hayal kırıklığına uğratmıştı.


Kore’ye değişim öğrencisi olarak gelmek bana hem kültürel anlamda hem de eğitim anlamında çok fazla şey kattı. Birçok şehri gezerek Kore’nin yaşamı, kültürü hakkında bilgi edinirken tanıştığım insanlar sayesinde Korecemi geliştirme fırsatım oldu. Kore’ye geldiğimde konuşmama çok fazla şey kattığımı düşünüyorum. Hem dilim akıcılaştı hem de anlama ve dinleme yetim gelişti.


Değişim öğrencisi olarak gelmek isteyenler için özellikle beklentilerini düşük tutmalarını öneririm. Birçok şey Türkiye’de duyduğumuzdan farklı oluyor. Gelip burda ülkeyi deneyimlemeden Kore’yi ve Kore halkını tanımak mümkün değil. Bu yüzden Korece alanında iş yapmak isteyen herkese mutlaka ilk fırsatta Kore’ye gelmelerini tavsiye ederim.


Kore’de yüksek lisans yapmaya nasıl karar verdiniz ve bu kararınızda sizi etkileyen faktörler nelerdi?

Çeviri alanına yöneldiğimde kendimi bu meslek için fazlasıyla yetersiz buluyordum. Çünkü çeviri anlamında öğrendiğim pek de bir şey yoktu.Yine de bu meslekten vazgeçmeye niyetim yoktu. Bu yüzden çeviri alanında eğitim almaya karar verdim. Çevirinin temeli, çeviri biliminin önemi, iyi bir çevirinin şartlarını yüksek lisans sayesinde öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. Mesleki anlamda bilgi eksikliğim beni bu konuda fazlasıyla etkiledi diye düşünüyorum.


Kore’de eğitim almanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Kore’de eğitim almanın en iyi avantajı Kore’yi ve Korece’yi yerlisinden ve yerinde öğreniyor olmak. Bir dili öğrenirken en iyi yöntem dili kendi yerinde öğrenmektir. Bunu farklı bir ülkede ne kadar öğrenmeye çalışsak da aynı etkiyi almak mümkün değil. Dezavantajı ise maddi anlamda fazlasıyla zorluyor olması. Okula başlarken bile neredeyse her okul hesabınızda 20 bin dolar göstermenizi şart koşuyor. Okul harcı da zaten bir bu kadar tutuyor. Kalacak yer ücretleri, yiyecek vs idare etmesi sanıldığından daha zor. Aileden uzak bir hayat ise sanıldığı kadar güzel bir şey değil aslında. Hasta olunca bir arkadaştan çok annesini arıyor insan. İstediğimiz anda ailemizi göremiyor olmak en büyük dezavantaj diyebilirim.


Korece’yi öğrenmek isteyenlere, bu aşamada olanlara ve dili öğrenirken zorlananlara tavsiyeleriniz var mı, varsa bunlar nelerdir?

Benim hafızam kuvvetli değildir. Çabuk unuturum. Ezberim de iyi değildir. Bu yüzden dil öğrenmek benim için de aslında bir korkulu rüyaydı. Kendime güvenim yoktu. Ama benim gibi hafızası zayıf olanların bile işine yarıyacak birkaç yöntem var bence. Benim görsel hafızam dinleme hafızamdan daha iyidir mesela. Bir şeyi dinlerken tek sefer dinlediysem ve bunu ilk defa duyuyorsam genelde %50-60 oranını unuturum. Ama eğer bir şeye bizzat şahit olup, izleyip okuyorsam daha iyi hafızamda kalır. Benim gibi zorluk çeken arkadaşlara yazarak çalışmalarını, bol bol dizi izlemelerini, şarkıları dinlerken sözlerine mutlaka yazılı olarak da bakmalarını tavsiye ederim. Dil nankördür. Unutması en kolay şeydir. Bu yüzden ben bunu biliyorum çalışmasam da olur diye düşündüğümüz şeyleri bile bir süre sonra unuturuz. Bir dilde iyi olmak istiyorsanız o dili kullanabileceğiniz her fırsatı değerlendirmenizi, mümkünse bildiğiniz şeyleri bile sürekli tekrar etmenizi öneririm. Bu yöntemleri bir ay düzenli uyguladığınızda aradaki farka inanamayacaksınız.


Öğrencilere öğrencilik hayatlarında ne tavsiye edersiniz?

Lise ortamından çıkıp da üniversite ortamına girildiğinde herkesin bir beklentisi oluyor. Özellikle aileden uzak bir okul ve tek başına bir yaşama başlanıyorsa gözlerimizin önüne koca bir perde inebiliyor. Her yeni şey bizleri cezbediyor, yapmayacağımız şeyleri yaparken bulabiliyoruz kendimizi. Bunlar aslında çok doğal şeyler fakat bazen insanın kendisine, kişiliğine zarar verecek boyutlara da gelebiliyor.


Bu yüzden özellikle üniversiteye ailelerinden uzak bir yerde yeni başlayan ve başlayacak arkadaşlara birkaç önerim olacak. İlk yıl yeni bir hayat, yeni bir çevre size çok mükemmel görünebilir. Kendinizi çok özgür hissettiğiniz için belki sınırlarınızın dışına çıkabilirsiniz. Ama lütfen ilk yıl tanıştığınız kimseye güvenmeyin. Bu insan hep benim yanımda olur diye özelinizi kimseye açmayın. 4 yıl uzun bir süreç. Maalesef çok fazla yaralar alabileceğiniz ama bir yandan da kendi kişiliğinizi keşfedebileceğiniz bir zaman dilimi. Başkaları için, başkalarına iyi görünüp onlar gibi olabilmek için 20 yıldır oluşturduğunuz benliğinizi çabucak bırakmayın. Çizginizi her zaman koruyun. Kimseye de güvenmeyin.


Okulun ilk yılı, biraz dinleneyim sonra çalışırım diye derslerinizi sıkı tutmadığınızda temeliniz oturmaz. Özellikle ilk yıl daha sıkı çalışıp ikinci yıl biraz daha eğlence odaklı yaşamanızı öneririm. Özellikle dilin temeli çok önemli. Dili bilerek gitseniz bile derslere odaklanıp bildiklerinizi daha iyi pekiştirmeniz sonraki senelerde size çok daha büyük bir başarı sağlar.


En sevdiğiniz Korece dizi, film, kitap ve şarkı veya şarkı grubu nedir?

En sevdiğim Kore dizisini seçmek o kadar zor ki. Yine de illa birini seçeceksem 2007 yılında TRT1 kanalında da yayınlanmış olan Düşlerimin Prensi dizisi diyebilirim. Kitap olarak en sevdiğim kitap ise bir şiir kitabı. Yun Dong Ju’nun yazdığı “Gökyüzü, Rüzgar, Yıldız ve Şiir” kitabı okumaktan zevk aldığım nadir kitaplardandır. Sevdiğim şarkıyı seçmek de dizi seçmek kadar zor. Ben K-POP’dansa Ballad tarzını daha çok seviyorum. K-Pop da güzel bir müzik tarzı fakat içine çok fazla İngilizce katıldığı için ballad şarkılardan aldığım zevki K-Pop’tan alamıyorum. Tamamı Korece olan şarkılar bana daha çok hitap ediyor. Şarkı olarak Lee Moon Sae – Only Her Laughter şarkısını çok severim. Grup ismi verecek olursam eskiden DBSK (TVXQ) VE SHINee gruplarını çok dinlerdim.


Ömrün boyunca sadece tek bir dili konuşmak zorunda bırakılsanız bu hangi dil olurdu? Neden?

Yurt dışında yaşayınca insan kendi ülkesinin kıymetini daha iyi anlıyor. Kore’de yaşadığım süre boyunca hem dilimizin ne kadar güzel olduğunu hem de ülkemizin ne kadar değerli olduğunu defalarca hissetme fırsatım oldu. Bu yüzden sadece tek dili konuşmak zorunda kalırsam Türkçe konuşmak isterdim.


Bizlere işe başlama süreçlerinizi anlatabilir misiniz? İlk tecrübelerinizi nasıl edindiniz?

Şuan için düzenli bir işim yok. Henüz eğitim aldığım için freelancer olarak çalışıyorum. İlk tecrübemi arkadaşım sayesinde edindim diyebilirim. Arkadaşımın tanıdığı Koreli yapımcılar Türkiye’ye gelecekti. Hem araba sürecek hem de tercüme edecek birine ihtiyaçları vardı. Arkadaşım da benden bu işi yapmamı isteyince iki kez yapımcı ekiple çalışma fırsatı buldum. Çok güzel bir program yaptık birlikte. Bu sayede sözlü tercümenin hem ne kadar zor hem de ne kadar eğlenceli olduğunu gödüm. Aslında bu mesleğe yönelmemi sağlayan dönüm noktası da bu işti diyebilirim.


Şuan hem Türkiye’de hem de Kore’de birkaç çeviri bürosunda kaydım var. Fakat ben genelde işleri kendi blogum, instagram hesabım ve birkaç iş bulma uygulaması üzerinden alıyorum. Elçilikten de bazen iş alabiliyorum. Müşterilerimle mail, mesaj veya arama yoluyla iletişime geçip gereken belgeleri, gereken işlemleri ve teslim süresini konuşup işe başlıyorum.


Tercümanlıkta öğrenmiş olduğun, sahip olduğun dilin dışında bir başka bir dil daha bilmenin tercümanlara oldukça büyük avantajları vardır ve tercümanlardan genellikle birden fazla dile sahip olması beklenir bu durum hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Aslında ben de böyle düşünüyorum. Tercümanların en azından İngilizce’yi de bilmesi gerekiyor bence. Fakat ben henüz bu aşamaya gelemedim. İngilizce çalışıyorum, kendimi geliştirmeye devam ediyorum fakat henüz Korece bildiğim kadar İngilizce bilmiyorum. Bu yüzden bir tercüman olarak kendimi eksik hissettiğim zamanlar da oluyor. Yine de anadil dışında bir dili daha bilmek ve bu dilde uzman olmak aslında hiç de kolay bir şey değildir. Birkaç dili bir arada yürütmek de herkes için kolay olmayabilir. Bunu bir eksiklik olarak görmek ne kadar doğru tartışılır. Her şeyden önce birçok dili yarım yamalak bilip çevirmeye çalışmaktansa bir dili düzgün bilip çevirmek çevirmenliğin temelidir diye düşünüyorum. Her tercüman illa birkaç dil bilmek zorunda değildir. Ama bilmesi tabi ki çok daha avantajlı ve güzel olur.


Korece dışında öğrenmek istediğiniz ve sahip olduğunuz dille aynı seviyeye getirmek istediğiniz bir dil var mı? Ve bunun için yapmış olduğunuz bir çalışma var mı?

İngilizcemi Korecem kadar geliştirmek istiyorum. Şuan için Toeic kitapları üzerinden İngilizce çalışmaktayım. Onun dışında ekstra bir çaba göstermek için programım çok yoğun olduğundan pek de vakit ayıramıyorum.

Kendinizi yazılı alanda mı yoksa sözlü alanda mı daha başarılı buluyorsunuz? Uzmanlaşmak istediğiniz bir alan var mı?

Şuan yazılı çeviri alanında daha fazla tecrübem olduğu için yazılı alanda daha başarılı olduğumu düşünüyorum. Hem kitap çevirisi hem de hukuki çeviriler alanında birçok deneyim edindim. Fakat sözlü çeviri konusunda da kendimi geliştirmeyi çok istiyorum. Uzmanlaşmak istediğim alan ise oyun çevirisi. Mezun olunca bir oyun şirketine girip oyun çevirisi yapmayı hedefliyorum. O yüzden bu konuda kendimi geliştirmek istiyorum.

Sözlü alanda ardıl çeviri ve eş zamanlı çeviri de kendinizi nasıl görüyorsunuz? Sözlü alanda uzmanlaşmak isteyen tercüman adaylarına tavsiyeleriniz var mı, varsa nelerdir?

Eş zamanlı çeviri için henüz çok eksik olduğumu düşünüyorum. Dikkat bozukluğum da olduğu için bana fazlasıyla zor geliyor. Ardıl çeviride çok daha iyiyim. Sözlü alanda deneyimim henüz çok olmadığı için özellikle bir tavsiyede bulunmam çok zor. Fakat bilmediğiniz bir alan bile olsa işten kaçmayıp çevirmeye çalışmanızı öneririm. Her iş size yeni alanlar, yeni bilgiler öğretecektir. Kaçarak kendinizi geliştiremezsiniz. Anlatılan şeyi anlamadıysanız mutlaka tekrar tekrar sorup tam anladığınızda çevirmenizi öneririm. Bilmediğinizi anlamamaları için anlamadığınız bir şeyi anlamış gibi yapmanız karşı taraf için iş anlamında büyük sorunlara, büyük aksaklıklara neden olabilir. Elinize gelen her çeviri fırsatını değerlendirmenizi öneririm.


Şu an bulunduğunuz pozisyonlar hakkınızda ne düşünüyorsunuz? Memnun musunuz? Uzun vadede kariyer planlarınız nelerdir?

Henüz olmak istediğim noktaya gelmedim. Ama yine de birçok iş deneyimi edinip kendime en uygun alanı seçmem açısından şuanki çalışma alanım bana büyük bir şans diyebilirim. Her alandan çeviriler yaparak en çok yapmak istediğim işi arıyorum, her geçen gün kendime yeni şeyler katıyorum. Yani şimdiki halimden de fazlasıyla memnunum. Daha önce de bahsettiğim gibi bir oyun şirketinde çevirmenlik yapmayı istiyorum. Bu konuda kendimi geliştirebileceğime inanıyorum.

Eklemek istediğiniz düşünceleriniz varsa?


Bana ilk sayılarında böyle güzel bir röportaj yapma fırsatı sunduğu için ÇevirWomen ekibine çok teşekkür ederim. Beni gururlandırdınız. Henüz yolun çok başındayım. Tabiri caizse çiçeği burnunda bir çevirmenim. Okuyuculara verebileceğim çok yapıcı tavsiyelerim olmasa da umarım birkaç kişinin işine yarayabilirim. Benim ve meslektaşlarım gibi dili sevip, dil alanında ilerlemeye karar veren arkadaşlara başarılar dilerim. Unutmayın dil nankördür. Her gün çalışmaz, her gün kullanmazsanız unutursunuz. Çevirmenler olarak belki de ömrümüzün sonuna kadar her gün dil çalışmak zorunda kalabiliriz. Bu işi gerçekten seviyorsanız yapabileceğinize olan inancınızı da kaybetmeyin. Hepinize başarılar dilerim.





Söyleşi:

Sümeyye Topal

Comentarios


SUBSCRIBE FOR UPDATES:

Thanks for submitting!

© 2021 By ÇevirWomen

bottom of page