Söyleşi: Cansu Alaca
- Sümeyye Topal
- 20 Haz 2021
- 13 dakikada okunur

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
İsmim Cansu. 1991, İstanbul doğumluyum. 2014 yılında Marmara Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık bölümünden bölüm birincisi ve fakülte ikincisi dereceleriyle mezun oldum. Çevirmenim, içerik yazarıyım ve aynı zamanda Fransızca öğretmeniyim. Ancak uzun süredir meslek hayatıma ağırlıklı olarak çevirmenlik ve içerik yazarlığı yaparak devam ediyorum. İstanbul/Kadıköy’de yaşıyorum.
Fransızcaya olan ilginiz ne zaman başladı ve buna dair bir anınız var mı? Lisede almış olduğunuz dil eğitiminin dil yolculuğunuzda bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Öncelikle lisede yabancı dil ağırlıklı (İngilizce) bölüm okuduğumu belirtmek isterim. İngilizce veya başka bir dil fark etmeksizin bir dünya dilini öğrenme ve bu dili konuşabilme isteğim hep vardı, bu yüzden bu bölümü okumayı tercih ettim. Lisede 11. sınıfta seçmeli ders olarak Fransızca görmeye başladık ve benim Fransızcaya olan ilgim tam da bu noktada başladı. İlgim gitgide artmaya başladı ve kendimce her zaman “radikal” olarak değerlendirdiğim bir karar alarak, üniversitede Fransızca ile içli dışlı olabileceğim bir bölüm okumaya karar verdim. Dolayısıyla bu noktada o sıralar okumakta olduğum İngilizce bölümü beni Fransızca Mütercim Tercümanlık bölümüne götüren bir köprü olmuş oldu. Hiçbir zaman “Acaba İngilizceyi konuşabildiğim bu dili de akıcı bir şekilde konuşabilir miyim, anlayabilir miyim?” diye bir soru sormadım kendime. Zira her şeyden önce bu dilin bir müzikalitesi olduğuna inanıyor ve öğrendikçe kendimi daha da mutlu hissediyordum.
Çevirmenliğe çeviriye ilginiz ilk ne zaman başladı?
Ablam İngilizce öğretmeni ve aramızda yaklaşık 10 yaş var. Dolayısıyla ben küçüklüğümden beri sözlüklerin, yabancı dil kitaplarının ve yabancı şarkıların aralarında büyüdüm. İster istemez ablamın yaptığı ödevlere, projelere vs. tanıklık etme sürecim oldu. Bu durumun beni yabancı dil öğrenmeye teşvik etmede büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Yabancı dil bölümünde okuyan bir öğrenci olarak lisede ve öncesinde fazlasıyla yabancı şarkılar dinliyordum. Öğrendiğim her yeni yabancı şarkı sözlerini Türkçeye çevirmekten çok keyif alırdım. Böylece bir yandan kelime çalışması yapar bir yandan da bir dilden başka bir dile aktarım yapmış olmaktan mutlu olurdum. Yabancı basının ülkemiz hakkında yayımladığı haberler de ilgimi çok çekerdi, aynı şeyi burada da yapardım, kısa kısa haberleri Türkçeye çevirir ve sonrasında aynı haberin bizim ulusal basınımızda yayımlanan hâliyle karşılaştırma yapardım. Bir de herkesin bildiği yabancı dil öğrenilirken okunan başlangıç-orta-zor seviyelerinde hikâye kitapları vardır. Bu kitapları okurken bir yandan cümle cümle çevirisini yapardım, kimi zaman sözlü kimi zaman yazılı olarak. Bir cümleyi çevirebiliyor olmak o cümleyi okuyup anladığımı gösterirdi ve bu da beni bir hayli mutlu ederdi. İşte kendimce geliştirmiş olduğum bu tarz küçük aktivitelerle çeviriyle içli dışlı olmaya başladım.
Tanzimat Dönemi ve Erken Cumhuriyet edebiyatında yazarların ve yarattıkları karakterlerin Fransızcaya düşkünlüğünü gözlemliyoruz. Bunların sizin Fransızca öğrenmenizde bir etkisi oldu mu?
Tanzimat Dönemi “Batı Edebiyatı” denildiğinde benim aklıma da doğrudan Fransız Edebiyatı geliyor. Ahmet Mithat Efendi ve Recaizade Mahmut Ekrem gibi eserlerinde bolca Fransızca kelimeye ve Fransız kültürüne düşkün karakterlere yer verdiklerine özellikle lisede gördüğüm Edebiyat derslerinde şahit olma fırsatım oldu. Açıkçası hiç sizin sormuş olduğunuz soru penceresinden bakmamıştım fakat şimdi durup düşündüğümde belki de Fransızca öğrenmeme dolaylı yoldan da olsa katkısı olmuştur diye düşünüyorum. Zira az önce bahsettiğim gibi Fransızca olan ilgim de lise yıllarımda başladı. Bu soru vesilesiyle şu anda aklıma Ahmet Mithat Efendi’nin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” kitabı aklıma geldi. Fransızcaya ve Fransız kültürüne düşkün olan Felatun Bey, Fransız kültürüne yönelme durumunu bir saplantı hâline getirmiş, konuşurken araya üç beş Fransızca kelime serpiştiren ve Fransız dilini gösteriş için kullanan bir karakterdi. Okurken bu tavırları ister istemez garipsemiştim tabii, zaten eserin vermek istediği mesaj da Fransız dil, kültür ve hayat tarzını yeterince tanımadan, her şeyi yüzeysel olarak algılayarak bir yola çıkmaya çalışmanın olumsuz sonuçlarıydı. Demek istediğim, bir dili öğrenirken sadece o dilin yapısını ve kurallarını öğrenmek yeterli olamayabiliyor; kültürel değerleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Sonuç olarak, Tanzimat Dönemi ve Erken Cumhuriyet edebiyatı eserlerinin beni bu noktada beslediğini söyleyebilirim.

Fransızcayı öğrenirken ve Mütercim-Tercümanlık bölümünü okurken zorlandığınız anlar oldu mu? Olduysa bunlarla nasıl başa çıktınız? Bu konuda Fransızca öğrenenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Her bölümün kendine has zorlukları olduğu gibi benim bölümümde de birtakım zorluklar vardı. Sözlü çeviri derslerimizde güncel konulara dair haber, söyleşi, belgesel, tartışma programı gibi videolar veya ses kayıtları dinler, bunların ardıl olarak tercümelerini yapmaya çalışırdık. Fransızlar gerçekten kimi zaman çok hızlı konuşabiliyor ve bu durumda birçok kelimeyi yutabiliyorlar. Hâl böyle olunca, söylenmek isteneni anlamakla güçlük çekiyorsunuz. Bir süre uzun ve soluksuz kurulan cümleleri anlamakta sıkıntı yaşadım fakat hiçbir zaman pes etmedim, anlayana kadar sürekli olarak başa sardım, tekrar tekrar dinledim. Bazen anlamadığım o kelimeyi kendim çözdüm, bazen de hocalarımdan destek aldım. Dinlediğini anlama becerilerimi geliştirmek için de vakit buldukça yolda yürürken, ders çalışırken bu tarz Fransız programlarını dinlemeye başladım. Dinledikçe daha kolay anladığımı fark ettim. Yabancı dil gerçekten ilgi bekleyen bir bebek gibi: Üzerine düşmeniz, onu asla boş bırakmamanız gerekiyor. Aksi takdirde köreliyorsunuz ya da unutuyorsunuz. Bir de hukuki metinleri çevirirken birtakım zorluklar yaşardım. Özellikle kelime ve üslup açısından. Onun için de Türkçe-Fransızca-İngilizce karşılaştırmalı metinleri inceler ve öğrendiğim kelimelerden kendime bir terminoloji listesi çıkarırdım. Karşıma benzer kelime ve kelime grupları geldiğinde kendi kendime oluşturmuş olduğum bu referans dosyamdan destek alırdım. Kimi insan için “Fransızca, öğrenilmesi çok zor bir dildir.” gibi bir algı var ne yazık ki fakat bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Evet, İngilizce ile kıyasladığımızda cümle yapısı olarak apayrı bir dil ancak bu, o dilin öğrenmesi zor bir dil olduğu anlamına gelmemeli zira her insanın dil öğrenme süreci farklıdır. Her şeyden önce bir şeyi öğrenebilmek için istemek gerekir. Gerçekten istedikten ve kararlı olunduktan sonra neden öğrenilmesin ki?
En sevdiğiniz Fransızca kitap, şarkı ve film nedir?
Kitap olarak, Raphaëlle Giordano’nun Ta deuxième vie commence quand tu comprends que tu n'en as qu'une (İkinci hayatın sadece tek bir hayatın olduğunu öğrendiğinde başlar) ve André Gide’in Pastoral Senfoni olduğunu söyleyebilirim. Film olarak, Léon: The Professional, Jeux d’enfants ve eskilerden Louis de Funès’nin tüm komedi filmleri diyebilirim. Şarkılardan da Hélène Ségara – Elle, Tu L'aimes ve Joe Dassin – Et si tu n’existais pas diyebilirim. Özellikle eskimeyen klasik Fransızca şarkıları dinlemekten büyük keyif alıyorum.
Aldığınız eğitimde ve meslek seçiminizde kendinize örnek aldığınız birisi ya da birileri var mıydı?
İlk başta da belirttiğim gibi, örnek aldığım ilk kişi ve en büyük destekçim ablam oldu. Gerek aldığım eğitimlerde gerekse dil öğrenirken verdiği tavsiyelerle ve tecrübeleriyle her zaman yol göstericim oldu, olmaya da devam ediyor. Çeviri sektörü çerçevesinde de kendisine ve çalışmalarına çok saygı duyduğum Dijital Tercüme’nin CEO’su, ÇeviriBlog grubunun kurucusu, Çeviri ve Yerelleştirme Uzmanı Sayın Senem Kobya’yı kendime her yönüyle örnek alıyorum. Her biri referans kaynağı niteliği taşıyan projelerini, seminerlerini ve röportajlarını ilgiyle takip ediyorum. Çeviri sektörünü ve çevirmenleri görünür kılan çalışmalarının mesleki anlamda bana çok büyük bir katkısı olduğunu söyleyebilirim.
Erasmus veya benzeri exchange öğrenci değişim programlarına katıldınız mı? Katıldıysanız eğer öğrenci arkadaşlara tavsiye eder misiniz? Yurt dışı deneyiminiz oldu mu?
Erasmus veya benzeri exchange öğrenci değişim programlarına katılmadım fakat kendim bireysel olarak hem turistik hem de eğitim amaçlı başta Fransa olmak üzere çeşitli ülkelerde bulundum. 2013 Avrupa Birliği Bakanlığı Genç Çevirmenler Yarışması’nda Fransızca dilinde dereceye girerek Brüksel’deki yerleşik AB kurumlarını ziyaret etme ve buradaki çeviri eğitimlerine katılma fırsatım oldu. Bunun dışında öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerimle birlikte gittiğim Fransa gezisinde “Fransız kültürünü yakından tanıma” konseptli çalışmalarımız ve eğitimlerimiz oldu. Bu süreçte Fransız aileler yanında kaldık ve benim için de güzel bir deneyim oldu. İster Erasmus olsun ister başka bir eğitim programı, -gerçi şu sıralar pandemiden dolayı yurtdışı seyahatleri pek mümkün görünmese de- imkânı olan her öğrenci arkadaşa yurtdışında bulunmayı mutlaka tavsiye ederim çünkü birebir o kültürün insanıyla konuşmak, yaşamak ve bir şeyler paylaşmak çok daha farklı. Dilin öğrenilmesinin kültürel çevreyle ilgili olduğunu düşünüyor ve dil öğreniminde kültürel ve günlük yaşam kısmının göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Zira kelimelere ve cümlelere anlam katan bu kelime ve cümlelerin kullanıldığı kültürel ve toplumsal bağlamdır.
Tercümanlık haricinde Fransızca öğretmenliği de yaptınız? Fransızca öğreticiliğinin çevirmenlikle kıyaslandığında avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Mezun olduktan sonra pedagojik formasyon eğitimi aldım ve yaklaşık 4 yıl boyunca Fransızca öğretmenliği de yaptım. Nedeni ise, yeni mezun bir çevirmen olarak bir türlü iş bulamayışım olmuştu. Böyle olunca, fırsatları değerlendirerek formasyon eğitimi aldım ve kendime ikinci bir meslek edindim. Fransızca öğretmenliğinin çevirmenlikle kıyaslandığında şu gibi bir dezavantajı var diyebilirim: Fransızca öğretmeni olunca size bir kitap veriliyor ve bu kitaptaki her konuyu tek tek anlatmanız bekleniyor. Örneğin, “ben geçmiş zaman konusunu sevmiyorum, anlatmak da istemiyorum.” deme gibi lüksünüz yok. Bu konuyu hazırlayıp öğrencilerinize sunmanız gerekiyor. Ancak çevirmenlikte ise “uzmanlık alanı” dediğimiz bir konu var. Çeviri yaptıkça, farklı metin türleri gördükçe ne tür metinleri daha kolay çevirdiğinizi veya ne tür metinlere daha çok ilgi duyduğunuzu gözlemleyebiliyor ve kendinize bir yol haritası çizebiliyorsunuz. Bu yolun sonunda da örneğin bir freelance çevirmen olarak, herhangi bir çeviri ofisine “ben pazarlama/teknik/edebi metinler alanında iyiyim” veya “hukuki çeviride iyi değilim, uzman da değilim, bu tarz metinleri çeviremem.” diyebiliyorsunuz. Böyle olunca da çeviri ofislerinden gelen işler, sizin ilgi ve uzmanlık alanlarınıza göre şekilleniyor. Son olarak Fransızca öğreticiliğinin avantajı olarak, aslında herkesin bildiği şeyi söyleyeceğim: ara tatil ve yaz tatili gibi belirli süreli tatilleri olması.
Freelance tercüman olarak uzun bir süre çalıştığınızı biliyoruz. Freelance tercümanlığın avantaj ve dezavantajları sizce nelerdir?
Öncelikle avantajlardan bahsedecek olursam, yukarıda bahsetmiş olduğum uzmanlık alanı devreye giriyor ve çeviri yeteneklerim doğrultusundaki metinler üzerinde çalışıyorum bu da doğal olarak daha keyifli bir çalışma ortamı sunuyor bana. Çalışma saatlerimi, şeklimi kendime göre belirleyişim, ev ortamımda oluşum, kendi bilgisayarımı, sözlüğü, masamı kullanıyor olabilmem bile beni fazlasıyla motive edebiliyor. Acil bir çeviri söz konusu olmadıkça, kendim için günün en verimli saatini kendim belirleyebiliyorum; bu kimi zaman sabah saatleri olurken kimi zaman da akşam saatleri olabiliyor. Bilgisayarım yanımda olduğu sürece istediğim yerden çalışabiliyorum. Çeviri birim fiyatını kendim belirleyebiliyorum. Farklı çeviri ofisleriyle iletişimde olarak farklı iş imkanları sağlayabilecek bağlantıları kendim seçebiliyorum. Çeşit çeşit çeviri projeleri içinde yer alarak hem müşteri profillerini tanıma fırsatım oluyor hem de gerek proje yöneticileri gerekse yöneticilerle iletişim ve sorun çözme becerilerimi geliştirebiliyorum. Dezavantaj olarak da eğer sabit bir çeviri ofisi ile düzenli bir şekilde çalışılmıyor ise her ay düzenli olarak gelir etmenin söz konusu olmadığını söyleyebilirim. Tam zamanlı olarak çalışan çevirmenler, aylık olarak belirli bir maaş alırlarken freelance sistemde yaptığınız çeviri kadar ödeme alırsınız. Aslında bu da yaptığınız çevirilerle, kendinizi geliştirip göstermenizle doğru orantılıdır. Başka bir deyişle, sunduğunuz işlerle kendinizi görünür kıldıkça sektörel çevreniz daha da genişleyebilir ve bu da sizi kimi zaman tam zamanlı çalışan bir çevirmenin kazandığından daha fazlasını getirebilir. Bir de konusu açılmışken son olarak belirtmek isterim; serbest çevirmen denilince akıllara işini özensiz bir şekilde yapan, disiplinsiz ve plansız bir şekilde çalışan bir çevirmen profili gelmesin. Aksine serbest çevirmen çalışma düzenini kendisi belirlediği için daha sistematik bir şekilde ilerler.
Bu bağlamda zaman yönetimini nasıl yapıyorsunuz? Freelance çalışmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Gelen çeviri projesinin yoğunluğuna, kendi uygunluk durumuma ve tabi ki teslim süresine göre zaman yönetimimi planlıyorum. Çeviri bir ekip işidir, yani sadece çevirmenin bir metni çevirmesiyle bitmiyor. Çevirmenden sonra o metin, proje yöneticisinden, editörlerden, redaktörlerden ve metnin türüne göre yerelleştirme uzmanlarından vs. geçiyor. Dolayısıyla, müşteri tarafında işin sekteye uğramaması için hep bir adım önde gidecek şekilde ayarlıyorum kendimi. Zaten öncesinde proje yöneticileri tarafından bir deadline veriliyor. Ben çevirip işimi bu sürede göndereyim ki ekibin diğer üyeleri de süreci tamamlayabilsin. Tabi bu süre zarfında hastalık gibi mücbir sebepler olduğunda zamanı ve süreci yönetmek adına mutlaka proje yöneticilerini mutlaka bilgilendiriyorum. Bu gibi durumlarda ya ek süre tanınıyor ya da çeviri projesine başka bir çevirmen devam ediyor. Sonuç olarak, aslında kilit nokta karşılıklı iletişim diyebilirim. Biz çevirmenlerin görevi zaten insanlar ve kültürler arasında iletişim sağlamak fakat öncesinde kendimi aramızdaki iletişimi sağlayabilelim ki çeviri de nihai amacına ulaşabilsin. Freelance çalışmak isteyenlere de başlıca tavsiyem her daim iletişime açık olmaları ve çeviri sürecinde veya başlangıcında çevrilecek metin ile ilgili anlamadıkları bir nokta olması halinde mutlaka çeviriyi ileten kişi ile irtibata geçmeleri. Bir de “ne olursa çeviririm.” dememelerini tavsiye edebilirim. Farklı farklı metin türlerini deneyerek yeteneklerini ve ilgi alanlarını ölçsünler. Kendilerine bir uzmanlık alanı belirlemeye çalışsınlar. Çevirmen de olsak her alanda, her konuda %100 bilgi sahibi olacağız diye bir kaide yok. O yüzden belirli alanlarda kendini güçlendirmelerinin büyük katkısı olacağına inanıyorum. Böylece hem olası çeviri hatalarının önüne geçebilirler hem de gelen çeviri projelerini daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilirler. Son olarak, okumaktan asla geçmesinler. Ne olduğu hiç önemli değil. Yeter ki okusunlar, yeni şeyler öğrenmeye aç olsunlar ve kaliteli bir çevirinin kaynak metnin doğru bir şekilde okunup anlaşıldığından geçtiğini de hiç unutmasınlar.
Kendinize vakit ayırabiliyormusunuz? Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
Evet, planlı bir şekilde çalışma prensibini benimsediğim için kendime vakit yaratabiliyorum. Kitap aşığı bir çevirmen olarak okumaya oldukça vakit ayırmaya çalışıyorum. Özellikle gerek yabancı dillerdeki gerekse Türkçe tarihi ve polisiye romanları okumaktan büyük keyif alıyorum. Taş boyamayı çok seviyorum. Ara sıra bu aktiviteyle kafamı boşaltmaya çalışıyorum. Onun dışında düzenli olarak ayda bir veya iki kere tiyatroya giderdim fakat Covid-19 salgınından beri ne yazık ki evlere kapanmak durumunda kaldık. Tek temennim kısa sürede normal yaşantımıza geri dönebilmek. Evlere kapandığımız şu süreçte boş zamanlarımda kitaplarıma ve çevirilerime yoğunlaşmış durumdayım aksi takdirde zaman bir türlü geçmek bilmiyor.
Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat tecrübeniz var mı?
Lisede İngilizce ağırlıklı bölümde okurken Fransızca öğrenmeye karar verdiğimde kararımı destekleyen ailem ve yakın çevrem dışında bazı kişilerden “İngilizceden sonra Fransızca mı? Ne alaka? İngilizceyi ilkokuldan beri öğreniyoruz ama daha doğru dürüst bile konuşamıyoruz sen Fransızcayı nasıl öğreneceksin? Üniversitede zorlanırsın. Çok zor bir dilmiş, ben öyle biliyorum.” gibi görüşler almıştım. Ancak bu tarz görüşlerin şevkimi kırmasına, kararımı etkilemesine izin vermedim aksine daha da hırslandım. Sonuçta bu benim kararımdı, yaşayacak ve görecek olan da bendim. Bugün geriye dönüp baktığımda, “İngilizcenin yanında iyi ki bir ikinci dil daha öğrenmişim.” diyorum. Özetle, kendinize güvenin, asla pes etmeyin ve başkalarının görüşlerinin sizi etkilemesine izin vermeyin. İyi dans edip edemediğiniz kimsenin umurunda olmasın. Yaşayın ve görün; nasıl dans edebildiğinize, bu dansa devam etmek isteyip istemediğinize siz karar verin.
Geçtiğimiz günlerde ilk çeviri kitabınız, Sophie Bouchard’ın kaleme aldığı “Atlı Karınca Dönmeyi Bırakınca” yayımlandı. Öncelikle tekrardan tebrik ederiz. Genelde, edebi çevirinin çok zahmetli ve az kazançlı olduğu düşünüldüğünden pek tercih edilmez. Siz kitap çevirmeni olmaya nasıl karar verdiniz?
Öncelikle tebrikleriniz için çok teşekkür ederim. Kitap çevirisi her zaman yapmak istediğim bir şeydi fakat bir türlü kısmet olmamıştı. Çeviri romanlar okuduğumda çevirmen biyografisine özellikle göz atardım (genel de bu kısım okurların gözünden kaçar fakat çevirmenlik mesleğini icra edince bakma gereği duyuyorsunuz😊). Öğrencilik yıllarımda yazarın yanında çevirmenin de biyografisini paylaşan yayınevleri gördüğümde çevirmeni ve onun emeğini görünür kıldıkları için buna gerçekten çok sevinirdim. “Acaba bir gün ben de bir kitap çevirebilir miyim?” diye sorardım kendime sonra da. Edebi çeviriler standart çevirilerden başta üslup yönü olmak üzere çok farklıdır. İşin içerisine duygular, kelime oyunları, deyimler, atasözleri girer. Kimi zaman bazı kelimelerin hedef dilde karşılığı bile olmaz. Kitap çevirim sürecinde tek bir kelimenin karşılığını bulabilmek için saatlerce, hatta günlerce düşündüğüm oldu. Kimi kitap çevirisi için “deli işi” diyor, ben de onlara “ben bu deli işini zaten sevdiğim için yapabiliyorum.” diyorum. Çünkü kitap çevirisinin edebiyatı ve kitapları sevmeden, istekli olmadan yapılacak bir iş olmadığını açık yüreklilikle söyleyebilirim. Kitap çevirisi her şeyden önce büyük bir özveri, araştırma ve sabır istiyor. Kelimeleri ve cümleleri eşelemeyi, gerekli yerlerde okura not düşerek onun daha iyi anlamasını sağlamayı gerektiriyor. Edebi çeviride yetenekli olduğumu düşünüyor ve bu yolda kendimi daha da geliştirmek istiyordum. Buradan yola çıkarak kitap çevirmeni olmaya karar verdim diyebilirim. Şu anda da ikinci kitap çevirim üzerinde çalışıyorum. İster 200 sayfalık bir kitap çevirisi olsun ister bir sayfalık bir metin çevirisi, bence her çeviri çevirmen tarafından ortaya konulan ve sadece onun parmak izlerini taşıyan yepyeni bir üründür. O nedenle, ben de Fransızcadan bir kitap çevirerek güzel Türkçemize bir ürün kazandırdığım için gururlu ve mutluyum.

Kitap çevirmeni ne yapar, çeviri süreci nasıl ilerler? Bize biraz süreçten bahseder misiniz?
Öncesinde kitap çevirmenliğine nasıl başladığımdan bahsetmek ve böylece kitap çevirmenliği yapmak isteyenlere de yol göstermiş olmak isterim. Öncesinde, internette araştırma yaparak Fransızca kitap çevirileri yayımlayan yayınevlerine web siteleri üzerinden öz geçmişimi ilettim. Çeşitli yayınevleriyle görüşmeler yaptım derken en sonunda bir yayıneviyle görüşlerimiz uyuştu ve tarafıma deneme metinleri gönderdiler, bu metinleri çevirerek kendilerine tekrardan gönderdim ve editörlerin çevirimi olumlu bulmalarının ardından karşılıklı bir çevirmen sözleşmesi imzaladık. Sözleşmeyi imzalamadan önce Çevbir’in sitesinde yayımlamış olduğu Tip Sözleşme’yi inceledim ve bir karşılaştırma yaptım, her şeyden emin olduğumda da çeviri sürecim başlamış oldu. Bu süreçte yayınevinin editörü ile sürekli iletişimdeydim. Bazı yayınevlerinin kendilerince yayınevi politikaları olabiliyor (örneğin argo ifadelerin yumuşatılması gibi), bu gibi konularda kendilerinden bilgi aldım. Çeviri sürecinin tamamlanmasının ardından da son okumalar gerçekleşti ve kitap yayımlandı. Son olarak şunu da belirtmek isterim: Bir yayınevi için tam zamanlı ya da freelance kitap çevirmeni olarak çalışabilirsiniz, tek farkı tam zamanlı olduğunuzda düzenli bir maaş alırsınız ancak freelance olduğunuzda ödemeleriniz gerçekleştirdiğiniz kitap çevirisi projeleri kadar gerçekleşir. Burada önemli olan freelance olarak çalışma kararı aldığınızda kitap çevirisi için uygun vakti yaratabilmeniz.
Kitap çevirisi alanında kendini geliştirmek isteyen kişilere ne tür önerilerde bulunursunuz?
En başta da belirttiğim gibi, kitap çevirisi alanında ilerleyebilmek için kitapları sevmek, sabırlı, istekli ve özverili olmak gerekiyor. Bunun dışında bol bol kitap okumak vazgeçilmez olmalı diye düşünüyorum. Yabancı klasik eserleri ve bunların Türkçe çevirilerini yaparak kendilerini deneyebilirler, kendi çevirilerini yayımlanmış çevirilerle karşılaştırarak çeviri becerilerini daha ileriye taşıyabilirler. Bunun dışında, Türkçeye sahip çıkmayı, Türkçeyi güzel konuşmayı ve yazmayı, kendi kendinin editörü olmayı alışkanlık hâline getirmelerini tavsiye ediyorum. İnsan kimi zaman kendi hatasını göremez bu nedenle edebi metin veya başka türden bir metin olsun, çevirdikleri metinleri yüksek sesle kendilerine veya yanlarından birileri varsa onlara okuyabilirler. Böylece anlatım bozukluğu, yanlış kelime seçimi, kulak tırmalayan ifade gibi hataları var ise bunları görme şansları daha da artar. Bir de yayınevleri kitap çevirmenlerine kitabın yanında bir de çeviri kılavuzları gönderirler. Bu kılavuzda beklenen üslup, sayfa düzeni vs. gibi çeviri sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar yer alır. Sonrasında sorun yaşamamak adına bu hususları mutlaka göz önünde bulundurmaları gerekir. Son olarak, bir kitap çevirmeninin olabildiğince yalın bir Türkçe kullanarak aktarım yapabilmesi için TDK sözlüğünü kendine yol arkadaşı edinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Meslek hayatınızda bir kadın olarak çalışmanın avantajlarını veya dezavantajlarını gördünüz mü?
Bir yazıda 1600’lü yıllar öncesinde, isimsiz kadınlar çevirmenler olduğunu, bu kadın çevirmenlerin çeviri eserlerinin erkek isimleriyle (ki bunlar genelde eşlerinin ismi veya takma erkek isimleri oluyormuş) yayımlandığını ve çevirinin bir erkek işi olarak görüldüğünü okumuştum. Günümüze dönüp baktığımda ise çok şükür böyle bir dönemde değiliz artık diyorum. Mesleklerin cinsiyeti olmadığını düşünüyorum. Kadın çevirmen-erkek çevirmen diye bir ayrıma girmiyor, işini layıkıyla yapıp yapmadığıyla ilgileniyorum. Bir kadın çevirmen olarak bugüne kadar, dezavantaj diyebileceğim bir durumla karşılaşmadım. Birlikte çalıştığım insanlar karşılıklı iletişime açık, işini profesyonelce yapan, emeğe ve her şeyden önce insana değer veren kişilerden oluşuyor, belki de bu yüzdendir. Sadece çevirmenlik mesleğinde değil, birçok meslekte kişinin avantajların birçoğunu kendisinin yarattığını düşünüyorum. Ne kadar özenli, kaliteli ve titiz işler ortaya koyarsak o kadar çok avantajı ve olumlu geri dönüşü olur diye düşünüyorum.
Hedeflediğiniz/Hayal ettiğiniz noktaya vardığınızı düşünüyor musunuz?
Çevirmenlik mesleğinin hiçbir zaman “tamam oldu, ben her şeyi öğrendim, her konuyu biliyorum.” denebilecek bir meslek grubu olduğunu düşünmüyorum. Aksine, her gün kendimize yepyeni şeyler kattığımız bir meslek olduğuna inanıyorum. Örnek vermek gerekirse, geçen yıla kadar hayatımızda “Covid-19, sosyal mesafe” gibi kavramlar yer almıyordu. Bu, çeviri sektörü için de geçerli bir durum. Salgınla birlikte virüse dair hayatımıza yepyeni kelimeler girdi ve sağlık sektöründeki çeviri ihtiyacı da bu oranda arttı; bizler de çevirmenler olarak bu tarz kelimelerin farklı dillerdeki karşılığını bulmaya çalıştık. Demek istediğim şu ki, evet ben çevirmen olmayı ve farklı kültürler arasındaki dil bariyerleri yıkmayı hedefledim ve bunu elimden geldiğince en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Bu benim hedeflediğim bir noktaydı. Ancak çeviriye dair öğrenme sürecime hiçbir zaman hedef koymuyorum çünkü biliyorum ki bu süreç ben çevirdikçe asla son bulmayacak zira dil de tıpkı bizler gibi yaşayan ve zamanla değişen sosyal bir varlık.
Çeviri öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Çeviri sektöründen asla uzak kalmamalarını ve katılabilecekleri her türlü online seminer vb. gibi etkinliklerde yer almalarını, kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Bu tarz etkinliklerle sektöre ait iletişim ağlarını da genişletme fırsatı yakalayabilirler. Kendilerine inanmaktan ve güvenmekten hiç vazgeçmesinler çünkü onlar da çok iyi biliyor ki çeviri yapmak her dil bilenin yapabileceği bir eylem değil. Öz geçmiş hazırlama konusunda titiz olmalarını da tavsiye ediyorum çünkü yapılan araştırmalar iş başvurularındaki olumsuz geri dönüşlerin veya hiç dönüş yapmama sebebinin özensiz hazırlanmış öz geçmişler olduğunu söylüyor. Türkçemizi veya bildiğimiz diğer dilleri kurallarına göre konuşmayı ve yazmayı kendilerine görev edinmelerini tavsiye ediyorum. Bu nokta, bir çevirmen için çok önemli olmalı diye düşünüyorum. Mümkün olduğunca pratik yaparak farklı çeviri metinleri üzerinde terminoloji çalışması yapmalarını ve kendi uzmanlık alanlarını yavaş yavaş şekillendirmelerini öneriyorum. Yabancı markaların web sitelerini incelemek de çok faydalı olabilir: sitelerdeki dil seçeneğini önce bildikleri yabancı dilde okuyup ardından Türkçe dil seçeneği seçerek karşılaştırma yapabilirler. Bu benim öğrencilik yıllarımda sıklıkla yaptığım bir aktiviteydi ve faydasını da gördüm.
Son olarak, derginizin bu sayısında bana bir söz hakkı sunduğunuz için çok teşekkür ediyor, size ve çeviriye gönül vermiş herkese başarılar diliyorum.
Comments